27 Ekim 2013 Pazar

Buyuksehir Calisiyor: Delhi

Rahat bir gece yolculugu (3 saat kadar ve 9 civari) sonunda Delhi’ye indim. Pahar Ganj’da  Agoda’dan tuttugum otelime giderken arkamdan seslenen bir kiz yardim isteyince beraber yurumeye basladik. Avustralya’li’ 3 senedir gezen bir fizyoterapistmis. Allahim bu ne kadar kotu bir aksan, ve ne kadar cok konusuyor. Once benim oteli bulduk, sonra onunla gidip kendisine yer ayarlamasina yardimci oldum. Kizin sevgili olan bir ingiliz cift arkadaslari da bize katilinca gidip gecenin 11:30’unda birer soguk bira ictik ve ardindan ertesi gunku uzun Delhi kosturmacasi icin uyku zamani.

Pahar Ganj tam turist mekani.  Her sey “Glokal” New Delhi tren istasyonunda inince tam karsiniza denk geliyor. O yuzden de iyi bir secim zaten. Cok fazla otel ve yemek secenegi mevcut. Ne ararsan var. ilk kez burada et gordum. Nefis sisler. Tavuk cevirmeler, alkol satan dukkanlar. Sanirim Mumbay ve Goa disinda kolay kolay da goremem. Belki biraz da guneyde..

Dunku 3’lu ile sabah bulusup Metro’ya atladik ve red fort’un (bu delhi’ninki) yakinina ulastik. Yerel bir dukkanda Dhal (pirinc, baharatli sebzeler ve chapatti kombinasyonu)ile kahvalti edip kizil kaleye girelim dedik. Burasi gercekten Agra’daki isimdasina gore cok daha gorkemli ve buyuk duruyordu. Ama girisin 250 R oldugunu (Hintliysen 10R) gorunce kirmizi kale hakkimizi kullandigimiza karar verip girmekten vazgectik. Dogruca Hindistan’in en buyuk camisine, Jama Masjid’e yuruduk. Allahtan ekipte kimsenin yurumekle ilgili derdi yok.  Cami gercekten cok guzel ve mutlaka gorulmesi gerekiyor. Iceriye kamera sokmak isterseniz 300 R daha vermeniz lazim o yuzden biz cekim yapmadik. Ayrica uzerinizi ve kadinlarda kafanizi kapatacak bir seyler (erkeklerde sort da yasak) de getirin. Yoksa onun icin de para istiyorlar. Sadece burada yasadigimiz bazi tatsizliklari ve ve musluman mahallesi hakkindaki goruslerimi kendime saklayayim. Ama bizden zor adam cikmasinin sebebini kapidaki gorevlilerde tum turistler bir kere daha gordu. Ben de acikcasi tum o yasananlar adina utandim. Burada yazmak istemiyorum detaylari..

Tadimiz kacarak camiden cikinca yuruyerek 1.5 km otedeki Ghandi anitina ugradik. Cok huzurlu, genis bahcelerle cevrili’ sehrin stresinden uzak tam bu ozel lidere uygun yerde bir saat kalip’ cimlerde uzanip keyif yaptik. Sonra yine 10 dakika yuruyup Ghandi muzesine gittik.

O kadar naïf, o kadar alcakgonullu bir yer ki burasi.. eski ve bakimsiz bile sayilabilir. Icerideki duvar yazilarinin bir bolumu elle yazilip yapistirilmis. Ghandi’nin hayatini, nasil bu yola ciktigini, Hindistan’in degisimini, buyuk yuruyusu ve suikastini yuzlerce fotograf ile belgesel tadinda izlemek mumkun. Filmi zaten cok derinden etkilemisti beni, bu kadar ozel bir lideri biraz daha yakindan tanimak cok guzel oldu. Ozellikle Hindistan’i birlestimek ve kalkindirmak icin baska bir devirde Mandela’nin Rugby’yi kullanmasi gibi o da iplik ormek makinelerini ve bunun isciligini temel almis. Toprak ile hayatini kazanan topluma biz herseyi kendimiz uretebiliriz, disariya bagimli olmamiza gerek yok  diyerek surekli iplik ormus ve bunu basinin gormesini saglamis. Hatta bazi organizasyonlar ve kongrelerin bayraklarinini bu makine ile sembollestirmis. Onun hayal edip yarattigi hindistanin bugun bambaska bir hhalde oldugunu gormek uzucu sanirim. Yine de kendi kendilerine yettikleri bir gercek. Ama sinif farkini ortadan kaldirmaya calismasina ragmen, tarihteki tum liderler ve denemeler gibi basarizi oldugu da kesin..

Yorucu bir muze deneyiminin ardindan ingilizlerin geri donmesi gerekti. )Kendi kanli tarihlerine baska topraklarda tanik olmak onlar icin de farkli bir deneyim olmali).. biz de avustralyali hatunla haritaya bakarak “yururuz yahu” dedigimiz Humayun’un Meazi’na 2 saatlik tabanvay yolculugu sonunda zar zor vardik (Delhi’yi bilenler deli diyorlardir muhtemelen). Bu kadar uzun surecegini tahmin etmemistik tabi ama ayaklarda da dermen kalmadi..

Gerci gorduklerimiz tum yorgunluga degdi. Humayun’un bahcesinin oldugu genis alan Taj Mahal gibi. Nefis bahcelerden, yine sincap ve papaganlarin arasindan, cok guzel camilerden gecipana yapiya ulasiyorsunuz. Buraya giris de 250 R idi (evet Hintli arkadaslara 10 R tabi ki) ama o kadar yuruyunce girmemzlik etmedik, iyiki de oyle yapmisiz. 




Yine cok zarif, yine cok hasmetli bir yapi ile karsilastik. Uzun uzun gezdik, bahcelerinde ayaklarimizi uzatip oturduk’ golgesinde soluklandik.. ve yine binanin ici ilkokul cocugunun cizimleri kadar siradandi. Bu ozensizligi, eksik hali anlayamiyorum. Sanki ici bos kadinin cok pahali yerlerden giyinip agir makyaj yapmasi gibi. Sadece disariya guzel gozukme cabasi. Ama burasi ne olursa olsun bir “mutlak gorulecekler” listesine eklenmeli. Hem de bir gun once Taj Mahal gormeme ragmen soyluyorum bunu..







Humayun’dan 20 dakika daha zar zor yuruyup metroya ulastik ve sonra dogruca Pahar Ganj. Aksam yemegini bulusup dordumuz yedik. Tam bir gunluk avustralya aksani da beni yedi bitirdi. Aksam artik basim agrimaya basladi. Bu nasil gevsek bir agizdir oyle.

Gunun yorgunlugu uzerime cokerken onlardan kacip biraz kafa dinlemek ve sabah 6 trenine hazirlanmam lazim..
Delhi’yi, daha dogrusu buyuk sehri pek sevmedim galiba.. Hindistan’in kelime karsiligini pek verdigi soylenemez. Sadece turistik mekanlari ve yapilari gorup ayrilmak en iyisi. Yoksa insani, israrci riksaci ve tuktukculari ile tam bir turist taciz merkezi. “Hayir”dan da  anlamiyorlar.. en iyisi buralari hizlica gezip fazla uzerinde dusunmemek.

 Sirada Amritsar var..

Agra zamani..

                                                                              23.10.13

3 guzel arkadasi birakmak zor oldu. Varanasi gibi bir kaosta, hem de Hindistan’daki ilk sehrimde onlarsiz cok zorlanirdim. Kizlar Bengalore’a gececekler buradan, benim gezimin sonlarinda onlari yakalamam mumkun gibi. Tekrar gorusmeyi umarak sariliyor ve ayriliyoruz. Bir ihtimal onlarla vipassana egitimine katilmam da mumkun. Tarihleri ayarlayabilirsem neden olmasin..

Tren Agra’ya dogru yine gec hareket etti. Benim sadece ikinci yolculugum olmasina ragmen muthis rahat ve organize hareket ediyorum. Sabah dislerimi bile fircaladim. Cantami kucuk oldugu icin ilk yolculuk gibi yapmayarak (en alta ve kirin icine degil) ranzama yerlestirebildim. Buyuk cantayla dolasanlarin ne kadar zorlandigini goruyorum, gercekten cok dogru bir karar olmus kuculmek.. uyku tulumunu da ters cevirip serdim ayaklarimi cantanin uzerine yerlestirdim ve hic yer kaybetmeden ama herkesin aksi tarafinda (koridor) yatarak mis gibi uyudum. Hava fena degildi. Camlar acik olmasina ragmen tulum icinde terleyip fermuari defalarca acip kapatmam gerekti ama bunlar guzel uykuyu etkilemedi pek..

1.5 saatlik geciklemli varis beni endiselendirdi. Malum Agra’da sadece 1 gunum var ve aksama Delhi trenine saat 6’da binmem lazim (ve gar degistirmem). Esyalarimi garda emante e birakip ustumu degistirdim. Islak mendille genel bir temizlik ve hazirim.. kapidaki tuktuk soforlerinden beni en cok arzulayanini :), Ali’yle uzun pazarliklar sonunuda gunluk 300 R’ye Taj Mahal ve Agra Fort’u gezip sonra esyalarimi bu garden alipaktarma yapacagim digger tren istasyonuna gitmek uzere anlastik.  Aksam donuste gordum, turistler icin 2000 R’ye tam gun ve hayalet sehir de dahil bit sightseeing turu var. hayalet sehir merkezden 2 saat uzakta oldugu ve taj Mahal + Agra Fort giris biletleri zaten 1000 R tuttugu icin gayet akillica bir secim. Ama sabah erkenden yolda olmak lazim. O yuzden sehre gelis saatlerini iyi ayarlamak ya da aksam kalmis olmak lazim.

Once Taj Mahal..
Bati kulturu pazarlama adi altinda o kadar cok rezilligi yucaltiyor ki, insanin icinde bir yerlerde hep bu “7 harika” konusunda suphe oluyor. Ki fotograflarda cok guzel gozukse de buyuk bir bina iste diye dusunmedim degil ilerlerken. Ama kapidan girince is degisti. (750 R sayesinde kapidan girmeden degisti gerci :)) bilet karsiliginda bir sise su (ustune afiyetle ic diye) ve Taj’in icinde gezerken ayaklarina takmak icin galos veriyorlar. Cok genis bir bahceden gecerek (3 farkli giris kapisi var) meshur siluete ulasiyorsun. Gordugun andan itibaren de kafadaki tum kuskular ortadan kalkiyor.





Garip bir hasmet, gorkem, sonsuzluk, zamanin karsisinda dikilme (ya da ne derseniz) ile yuzlesiyorsun. Ama ornegin bir amerikan ya da alman mimarisinden farkli olarak tum o kutlesine ragmen ayni oranda zarif. Sanirim Taj Mahal’I ozel yapan da bu. Parayla, zenginlikle, gucle aciklanabilecek bir kavram degil gordugun. Zaten baktikca eziliyorsun bu gorkem karsisinda, ve bir o kadar kabariyor icin.





Klasik parmak oyunlari yapmadan (nasil yapayim tek basima)bir kac “ben de buradaydim” fotogafi ve sonra bu zarif kadina yaklasip dokunma zamani. Hintlilerin nasil dunya terminolojisine “Taj Mahal beyazi” diye bir renk katmadiklarini anlamiyorum. Yapinin icinde bir cok farkli tas ve beyazin yaninda da bolca mavi var aslinda. Ama bakinca bambaska, garip ve hic gormedigin bir beyaz butunluk ile karsilasiyorsun. 






Yaklastikca, icine girdikce buyu azaliyor. Ozellikle icerisi (fotograf cekmek yasak)disarisi ile kiyaslaninca cok ama cok zayif. 2 lahit disinda kubbedeki islemeler cok siradan. Disi bu kadar ozenli bir guzelligin icinde de aynisini bekliyor insane. Hele de osmanli ornekleri ile bu kadar icli disli olunca. Sanki icerisini tamamlayamadan ustalar isi birakmislar, greve gitmisler gibi bir hava var. ama bu binanin kendisine golge dusuremiyor elbette. Ozellikle de nehrin kenarinda konuslanmis arka tarafi ayri guzel. Teknelerin nehirden gecerken karsilastiklari manzarayi tahmin bile edemiyorum. 

Bahcelerde sincap ve papagan dolu. Herkes, her bir cimen ve tas parcasi huzur dolu. Bunu o kapilarin icerisinde hissetmemek mumkun degil.




Her sey bitip de cikis kapisina yaklasinca kendimi durdurdum. Geri donup ilk fotograflarin cekildigi o klasik alanda durup 20 dakika daha seyrettim bu enfes yapiyi. Ve bu goruntuyu kafama kazimaya calistim. Onlarca yil hayal ettigim, olmeden once yapmam gerekenler listesindeki en onemli adimlardan biri karsimda duruyordu (aferin Orcun ve sukurler olsun).

Bu guzelligi zorla birakip Ali ile bulustuk. Artik az yemeye iyice alistim galiba. Simdiden 1-2 kilo verdim zaten (sadece hindistan bolumunde, Annapurnalar’da da kafadan 2 kilo verdim sanirim, aynada cok net belli oluyor).  Yol kenarindan 2 samosa paketletip Red Fort’un karsisindaki seyyar saticilardan birindan cay kapip (burada cay hep sutle. Klasik cay icin ozellikle black tea istemeniz lazim).  Bir guzel mideye indirdim. Bana neredeyse tum gun yeter artik. Aksama da belki bir seyler daha..

Sirada Red Fort’da ama isler biraz eglenceli oldu giriste. Taj Mahal biletinin arkasinda Agra’da gorulebilecek yerlerin bir listesi ve Taj bileti aldigin icin digger yerlere ayni gun icerisinde bedava girebilecegin yaziyor. Ben de kapida Taj Mahal biletimi gosterip gormeye yeltenince gorevli durdurdu ve buradan da bilet almam gerektigini soyledi. Ben tabi ki Kabul etmedim J durumu izah edince de biletin eski basim oldugunu, artik bu kuralin degistigini ve sadece verginin alinmadigini sioyledi. Ben yine Kabul etmedim (uyuz Orcun). Uzun tartismalar sonunda arkadaki kalabalik da birikince tur rehberlerinden biti duruma el atti ve gorevlilerle konusup beni iceri aldirdi. (Yuru be Orcun).

250 R gunun kari oldu. Neredeyse tuktuk parasini cikardim, hem de hakkimla. Red fort’u meshur yapan ana etken, kitanin tarihteki hukumdarlarinin neredeyse tum onemli olanlarina ev sahipligi yapmis olmasi. Daha sonra Delhi’de de gorecegim gibi, tum duvarlar kirmizi tas kullanilarak yapildigi icin bu ismi almis. Acikcasi ben pek begenmedim. Ozel ve farkli bir sey bulamadim iceride (bunda Taj Mahal sonrasi gitmenin de etkisi vardir muhtemelen). Ben agra’daki yerine Delhi’deki kalenin gorulmesini tercih ederim. Bosuna para vermeye gerek yok. Hele ki %60’i askerler tarafindan kapatildigi icin cok azini gorebilirken.  En guzel tarafi yine nehrin ayni tarafinda yer alan Taj’in siluetinin burclardan nefis bir portre sunmasi..






Agra’yi yarim gunde bile bitirmek mumkun. Yavas yavas hareket edilirse 1 tam gun rahat rahat yeter (hayalet sehir dahil). Orada kalmayarak akillica bir secim yapmisim. Aksam rahat rahat Delhi treni icin gara gittim ve hatta sonraki adimlar icin Amritsar ve Jaipur biletlerimi bile aldim.



Biraz Daha Varanasi



Bu sehirden bu kadar bahsedince ilk gelenlerin islerini elimden geldigince kolaylastirmak istedim. baska herhangi bir sehirde cozum uretmek daha kolay ama Varanasi pek oyle degil..

oncelikle sehir ikiye bolunmus diyebiliriz. Ganj'in kutsama torenlerinin sabah ve aksamlari yapildigi ana giris bu ayrimi yaratiyor. dumduz ilerlerseniz ganj ile karsilasiyorsunuz,  ve tabi merdivenler ile. aksamlari burada kutsama torenlerini seyretmek mumkun. buranin iki yaninda iki eski Gath var. oluler surekli yakiliyor. ama ozellikle sol taraftaki (yuzunuz ganj'a donukken) Gath en eskisi ve kutsal ates de orada. tavsiyem oraya gitmeniz. Ganj mevsim normallerinin uzerinde yuksek oldugu icin nehir yatagindan yuruyerek ulasmak bana nasip olmadi. sular cekilmis olursa zaten sorun yok, olmazsa da nehre paralel en yakin sokaktan iceri girip (ki hic bir sokak duz gitmiyor, surekli icerlere girip cikiyor ama bir sekilde Ganj'i kesmek isterseniz yolu kaybetmeniz imkansiz) devam edin. Gath'a gelince gonullu rehberlerden biri sizi zaten gorup ilgilenecek. yakilma torenlerine yaklasmak isterseniz geri cevirmeyecekler, merak etmeyin. sonunda sizden fakirlerin yakilmasi icin odun almak uzere bagis isteyecekler. vermenize gerek yok ama pasa gonlunuz bilir.



cogu guest house ve yatak opsiyonu sehrin diger kesiminde (eger bildigin otel aramiyorsan. onlar ana giris yolu uzerinde). Lucas'in buldugu ve bizim son gunumuz oldugu icin degmeyecegi Khusi guest house'u cok begendik. hic bir yerde goremedigimiz sekilde avrupa mimarisi olan (genis ve yuksek odalar, isik alan pencere gibi size komik gelecek luksler), tertemiz bir mutfagi ve buzdolabi ile gayet iyi bir secim. bir fransiz hatun isletiyor. fiyati da tek kisi icin 400R idi ki biz de ayni paraya bildigin berbat bir yerde kaldik. tabi bunlar off season fiyatlari..



yemek icin secenek cok. biz nefis dhal'lar (40-50 R), masala Dosa'lar (50 R) ve baska yerde zor bulacaginiz masala caylarindan ictik. hepsi de sehrin sagina dogru giren uzun sokagin icinde. ozellikle o sokak uzerinde tam karsiniza cikan bir hindu tapinagi cikacak. sirtinizi oraya verince karsinizdaki mekanda nefis dosalar ve caylar icmeniz mumkun..




Yine eski Gath tarafinda Blue Lassi diye lonely Planet onerili bir mekan var. cok keyifli bir ortam, lezzet ve sahipleri ile gittiginize pisman olmazsiniz. zaten kime sorsaniz gosterir. Lassi ildigin yogurt. ama daha sekerli. buralarda cok iciliyor. her yerde bulabilirsiniz. Blue Lassi'de de ise meyve parcalari ile servis ediliyor. special olanda ise ot var, millet en cok buna ragbet gosteriyor. hatta gidince duvardaki ziyaretci yazilarinda cok tanidik bir slogan ile karsilastik, daha da sevmeme sebep oldu.




umarim bunlarin ilk kez gideceklere bir faydasi olur :) 

22 Ekim 2013 Salı

Varanasi, Bu Topraklarin Ozu..




Tuktuklarimizi ayarladik, merkeze 2’serli olarak yola ciktik (tanismanin bir yarari da bu tip seyleri bolusmek). Kizlar daha once gelmisti ama Ganj (Ganga yani) hala yuksek oldugu icin onlarin bildigi yer kolayda degilmis, soforlerin bildigi yere gidip geceligi 10 Tl’ye bir yer bulduk. Temizlik standartlari disariya gore kusursuz, beyaz adama gore ise sadece hayatta kalinir demek icin bile cok. Ama kendi banyosu ve havalandirmasi var :)



Ogleden sonra 4’te dus alip kendimizi sokaga attik. Kizlarla tanismanin en iyi yani yemeklere cok asina olmalari. Her seyi denettiler. Neleri yiyecegimi anlamaya basladim. Bu arada disim yiyip icince agri yapmadigindan, az da olsa rahatladim.

Herkesin surekli bahsettigi koku beni pek rahatsiz etmedi, hatta genelde algilamadim bile.. Ki goruyorum ve ogreniyorum ki Varanasi bu konuda ciddi bir uc. Yedigim yemeklerden midemi de bozmadim, en azindan simdilik.
Sadece toz insanin aksam odaya girince burnunu temizlemesini hatirlatiyor. Ya da benim kanallar gunde bir kereyle kurtardi..





Bu sehirde her yerde korku filmlerinden cikmis kadar cirkin kopekler, surekli basmamak icin sadece onunuzle ilgilenmek zorunda oldugunuz diskilar, cop toplanmadigi icin koselerde surekli yanan artik kokulari, yatan-yuruyen-yiyen inekler ile karsilasiyor insan. Ya da sehir bunlarla yasiyor ve seni icinde kaybediyor.




Bu arada Varanasi’de yasayan Avrupali bir kadin ile tanistik yolda. Yillardir buradaymis ama 5. Seferde dogru disciyi bulmus. Bize tarif etti ve Lucas ile gidip genc hintli doktor ile tanistik. Ortam cok hijyenik duruyordu, doktor bana guven verdi ve tabi ki baska carem yoktu. 20 dakikalik dolgu ve 40 liraya kapidan cikis. Doktorun dedigine gore Lucas ile tam tamina ayni yerden kirilmis dislerimizi. Zaten rontgenlere bakip gulduk ve o da bu rastlantiya inanamadi. Lucas’in isi 1 hafta kadar surecek, onun durumu venden kotu. Ama belli ki guvenli ellerde. Buradan hastalik kapmazsam sanirim bana bir sey olmaz :) (buyuk konusma Orcun) Hindistan’da  hem de Varanasi’de bir discide tedavi olmak. Sanirim hayat insana cok sey ogretiyor.

----

Sehre geri donelim..


Tum bu pislik, tum bu sefalet icinde guzellik ile yine ayni yerde bulusmak cok garip, Varanasi Hindistan’in en kutsal sehri. Tum Hindular olmek icin buraya geliyorlar. Ganj’da son kez yikanan olulerini Gath denen merkezlerde (nehir uzerinde bir cok var. Ama iki en eski ve kutsalinda surekli yakilma gerceklesiyor) yakip kalan son kemik parcalarini (erkeklerde gogus kafesi, kadinlarda legen kemigi) ve kullerini nehre birakip son gorevlerini yerine getiriyorlar. 



Inanisa gore burada yakilan ve nehre atilan Hindu tekrar reenkarne olmuyor ve cennete (herkesin cenneti kendine) ulasiyor. Boylece kast sisteminin zorluklari da atlatilmis oluyor. Yakma islemini gerceklestirenler kastin en altindan. Sadece bir sekilde akraba olanlar bu isi yapabiliyorlar. 20 kisilik yakma grubu sadece 1 hafta Gath’da calisabiliyor ve sonra yerini baska bir grub birakiyor. Olulerin uzerindeki takilari aileleri almiyor. O sekilde yakiliyorlar. Ve 23 saatte bir, sabah seramonisinden once (gunde iki kere. Sabah ve aksam yapilan kutsama toreni) bir onceki gunun kulleri bir elekte kontrol ediliyor ve yakilanlardan kalan takilar ayrilarak burada calisanlar arasinda paylastiriliyor.





Torenlere kadinlar alinmiyor cunku aglamak yasak. Seb-i aruz vari bir bakis acisi, bir mutluluk sebebi olmek ve Ganj’da kaybolmak. Zaten tum ezoterik yapilar ayni témele sahip..

----

Sabah biz de herkes gibi otelden sabah icin bot turu ayarlamistik (Pazarliklarla adam basi 150  rupe). O acindan sehri ve Ganj’da yikananlari gormek cok keyifiydi ama yakilma torenlerine yeterince yaklasamadigimiz icin bir seyler eksik kalmisti. Cok merak ettigim icin grubu aksam yuruyerek yakma torenlerinin icine goturdum.







Israrci olunca beni kutsal atese (3000 yildir sonmeyen ve Shiva ‘nin yaktigi) goturup kullerini alnima surduler. Olulerin yakilmasini cok yakindan seyretme firsatim oldu. Hayatimdaki en etkileyici deneyimdi diyebilirim.


Ve galiba o zaman bir seyler daha anlamli oluyor. Bu insanlarin neden benim ayakkabi ile bile yururken zorlandigim (evet, benden baska neredeyse tum turistler de terlik ya da sandalet ile geziyorlardi. Sanirim bende bir gariplik var. Hava sicak ama ortalikta hele de hala acik yara sayilabilecek parmaklarimla dolasmam mumkun degil) yollarda ciplak yuruduklerini, kirli Ganj’da yikanip dislerini fircaladiklarini, hijyen standartlari bu kadar dusuk yasayip umursamadiklarini anliyor az da olsa.

Varanasi Hindistan’in ozu sanirim. Bakiyorum da bir cok olumsuzluk yazmisim Hindistan ve bu sehir ile ilgili. Ama yine gelirim, yine ayni boktan guest house da kalirim, insanlara oneririm. Cunku burayi gormek bana bu topraklari anlamama, bir yasam biciminin bakis acisini farketmeme yardimci oldu. Baska hic bir yerde bu “ari” duyguyu yakalayamayabilir insan. Varanasi’de tarifsiz bir olgunluk var. Olume sevinen, kabullenen bir zihin var. Bedenin esaretinden, giydigin o etten kiyafetten kurtulmanin mutlulugu var. Kollarin bacaklarin yanarken bedenden kopunca odun gibi tekrar atesten iceri atildigini gorup duzenin ve yaradilisin en basit kuralina, ne kadar siradan ve onemsiz oldugumuzu farkindaligin en tepesine koyus var.

O yuzden bedensel aktiviteler, ihtiyaclar, pislik, yemek gibi maddi basliklar cok onemsiz kaliyor. Katilmayabilirsiniz, sevmeyebilirsiniz ama burada anlamak, saygi duymak ve kabullemek mumkun.. 






Varanasi belki de Hindistan’in baslangic noktasi olmali bu yuzden. Kolay oldugu icin degil, bastiginiz topraklari icinize cekmek icin. Bedeniniz ile barismaniz, sizden baska herkese “etten” fazlasi davranabilmeniz icin.. Buradan sonrasi benim icin zihinsel acidan daha kolay olacak eminim. Cunku sebebini ve sonunu biliyorum. Ikisini de gordum ve kabullendim..

Birakin Hindistan’i, dunyada baska bir yere gitmek baska, Varanasi’de kendini ve olumu kabullenmek baska.. Hepimiz olum hakkinda atip tutuyoruz. Ama yanan narin bir bedeni gormek, ayni anda olulerin hemen  etrafinda otlayan kecileri ve inekleri seyretmek, yasam ve olumun ne kadar ic ice ve ne kadar siradan oldugunu tokat gibi carpiyor insanin yuzune..

Gelin ve kendinizi baskalarinin kullerinde gorun. Belki o zaman gunun keyfini cikarmak daha kolay olur..


Hindistan Derken?


Sanirim sinaniyorum. Baska aciklamasi yok. Hindistan’a girdikten iki gun sonra aklima baska bir sey gelmiyor.  Once otobusum 1 saat gecikmeyle kalkti, insan Turkiye’nin dogusunda sirt cantasi ile gezince bunu yasamaya alisiyor ama Nepal’de, hem de turist otobusunde (turistleri rahat ettirmek icin kast sistemi vari bir yapi yerlestirmisler. Genelde  daha konforlu araclarin oldugu ve yerel halki cok az kattiklari bir “ust sinif’ var, kocaman “TOURIST” yazili pencerelere bakarak arac secmek mumkun. Bu sinif farkinda fiyatinda etkisi var saanirim. Ama hala bizim icin cok ucuz rakamlar. Ornegin 6 saatlik Pokhara-Hindistan siniri 20 TL).  1 saat beklemek her seyin habercisi gibi oldu. Ustune ustluk filmlerdeki gibi cakal genc bir muavinin, ingilizce bilmesine ragmen isine gelip anlamamazlik ettigini cok gec ogrendim..

Yol gecikmeyle de olsa basladi. Rahatsiz sayilmayacak koltuklar, yanimda sarisin bir Amerikali kiz ile sohbet ve filmlerdeki gibi bozuk ve virajli yollarda, nefis manzaralar esliginde ilerlemek. Yol o kadar bozuktu ki garip ama ninni gibi geldi, cok derin dalmisim. Ve yine o kadar bozuktu ki uykudan dilimi isirarak uyandim cunku fena bir cukura girmisiz, sansli olmasam dilim kopardi, hafif bir kanama ile kurtardik.. yazdikca ne anlamsiz bir gunmus hatirliyorum, yine tepem atiyor..

Ogle yemegi diye garip bir yerde durduk ve “disarlikli” kimse agzina lokma koyamadi. 100 rupee bozamadiklari icin elimdeki 15 Rupee ile sadece bir muz alabildim. Paran mi var derdin var arkadas..

Sonra yol ayni aksiyonla devam etti ve beni Sunauli (Hindistan siniri) yerine bambaska bir yerde indirdiler ve bileti gosterip itiraz etmeme ragmen bana bileti satanda hata odugunu soyleyip gittiler. Baska carem kalmadigi icin bir riksa tutup (ki ilk oldu) 100 Rupee’ye (2 TL)beni 15 km otedeki sinir noktasina atmasini istedim. Yolda cantama bos bos ve sinirli sekilde bakarken farkettim ki nalgene mataram ve uzerindeki Steripen filtrem yoktu. Cantami yerlestirken mataya uzun uzun bakip geri koyan muavinin otobus uzaklasirken o siritisinin anlamini o sirada cozdum (sapsal Orcun). Cok uzuldum ama cebime ders diye koyup benzer bir seyin tekrarlanmamasini saglamak en iyi bakis acisi sanirim..

Sinirda her sey garip sekilde hizli ilerledi/ hem Nepal hem de Hindistan sinirinda her sey toplam 10 dakika surdu. Ben de kendimi (bilet alirken yurume mesafesi denen) Gorakhpur tren istasyonuna gitmek icin bir yerel otobuste buldum. 90 dakikayi 3.5 saatte aldik. Cantami kucagima aldim ve Sinan’in hafif hareket etmek konusunda ne kadar hakli oldugunu gordum. Bu arada korna calan Nepalliler kesinlikle azizler o kesin. Hintlileri gordukten sonra diyecek bir sey bulamiyorum. Afedersiniz ama sanki ipnelik olsun diye garip sesler cikaran havali kornalarini her 10 saniyede bir caliyorlar (abartmiyorum, 10 saniye). Benzer ziplamali yollar, kucakta canta, yanimda telefonu hic susmayan bir kadin. 

3.5 saat sonra Gorakhpur’a inince her sey bitti, Hindistan’in meshur ve kusursuz tren sisteminin guvenli kollarina dustum diye sevindim. Ama bir iki futbol sahasi genisliginde bahcesine girince insan soke oluyor. Tum bahce yerde uzanan insanlara doluydu. Herkes altina ne bulduysa sermis. Yanlarinda yatan inekler, kasinan kopekler (hayatimda hic bu kadar cirkin ve zayif kopek gormemistim, ki sonrasinda hic eksilmediler). Filmlerde gordugumuz ve savasa giden askerlerin uzandigi toplanma alanlari gibiydi her sey.   Daha once hic gormedigim icin genel bir durum zannettim ama Gorakhpur’a ozgu bir durummus. Ya da bana oyle soylediler. Ileride anlayacagim..

Iceri girip istasyon sefliginden trenimi ogrenmek istedim. Ve surpriz. En az 4 saat gecikme. Tren 11’deydi ben saat 8’de gardaydim L Gorevli saat 1’de tekrar gelmemi soyledi. Vakit gecirecek yer ararken Hindistan ile gercekten tanistim sanirim. Gar icerisinde yerlerde yatan insanlari, sefaleti, ortalikta gezen hayvanlari ve diskilarini, kimsenin bunu umursamamasini gorunce ne yapacagini sasiriyor insan. Yururken insanlar basmamaya calismak zorunda kalacak kadar kalabalik var yerlerde. Ve Haydarpasa garindan 4 tane daha yan yana dusunun, o kadar cok peron. Dolayisi ile o kadar cok insan..

Kendimi klimali bir bekleme salonuna attim, sansa buldugum bir koltugun onune cantami atip beklemeye basladim, gun o kadar yorucu gecmisti ki hayatimda ilk kez sandalyede otururken kafami dizlerimin uzerine koyup sizmisim. Telefonun alarmi ile uyanip tekrar seflige gittim. Arkadasta uzgun ifadeyi gorunce ne oldugunu anladim ama yapacak bir sey yoktu. Sabah 4’te trenin varmasini, 1 saatlik temizlikten sonra da harekete gececegini ogrendim. Boynum bukuk yururken iki kiz ile karsilastim. Tam bitli turist olanlardan. Onlar da Varanasi’ye gidiyorlarmis. Ikilinin numaralari da benimki ile ara arkayaydi (sonradan anladigimiza gore 6’li yatma duzeninde karsilikli) sevgili olduklarini da kisa zamanda anliyor insan. Benim dinlenme salonunda yer olmadigi icin onlar digerleri gibi yerde yatti, ki bunu pek onemsemediler..

Sonunda trene binildi, nasil yatilacagi ogrenildi (kizlar daha once 3 kez geldikleri icin Hindistan ve tren duzenlerini biliyorlardi, cok yardimci oldular). Yeni aldigim uyku tulumuna sigisip gozlerimi kapattim. Sansa cok soguk degildi sleeper class olmasina ragmen camlar yarim acikti ve cok sogudugunda kapatmamiza izin verdi diger 2 kisi). Uyandigimda tren hareket etmiyordu. Istasyonda da degildik. Yesil bir alanin ortasinda oylece 1 saat bekledik (daha sonra ogrendigimize gore Gorakhpur Varanasi arasi tek hat varmis. Trenler surekli birbirlerinin sirasini beklermis). Bu beklemeler hic bitmedi zaten . 

6 saatli yolu yaklasik 10 saatte aldik. Ve terlemis, yorgun halde Varanasi istasyonunda indik. Trende bir de Lucas diye alman bir cocukla tanistik. Beraber kalacak bir yer arayalim diyerek 4 kisi platforma indik. Dislerimi fircalayamadim diye bir sakiz atmistim agzima. Ve bilenler bilir, yol konusunda en cok korktugum sey basima geldi, sakizi cignerken “citirt’ diye bir ses ve ust arka dislerimden birinin kenari kirildi. Kesinlile “Incredible India” ya da cenabet Orcun.. ki ikincisi olmadigina eminim :)

Kimseye belli etmeden dilimle disimi kontrol ede ede yururken aklima sadece turumun bittigi geliyodu. Bu garip pisligi gordukten sonra insanin disciye gitmesi pek mumkun degildi. O sirada garip bir sey oldu. Lucas bize donup (elinde bir kek vardi) disimi kirdim dedi :) en azindan yalniz degilim, ve bu nasil bir sans. Sonradan bilimsel acindan da ogrendik ki ikimizin de 10 saniye arayla ayni disimiz kirilmis. Hem de trende 3 saat once tanisan iki insan..


Neyse, kalanini Varanasi bolumune saklayayim bari..


18 Ekim 2013 Cuma

Annapurnalar



Gun 1

Grubu Katmandu'ya ugurlamadan once icten ice hep bildigim ama yuzlesmek istemedigim bir seyi yapmak durumunda kaldim. Sinan gezi sirasinda yolcu otobuslerini gosterip cantamla orada hayatta kalmamin mumkun olmadigini gozume soktu tekrar.. ozellikle tren ve otobuste cantayi onune alip (calinmasini onleyip) uyumak gerektiginden benim dag ile bunu basarmam da mumkun olmadigindan radikal bir karar vermek durumundaydim.

Sinan ile odaya ciktik, esyalari ayirdik (acikcasi kamp malzemeleri disinda neredeyse hep ihtiyacim kadar almisim) cadir, ocak, bicak gibi gozum gibi baktigim ve heyecanlandigim seyleri ayiklamak ve cantaya koyup Istanbul'a yollamak durumunda kaldim. Cok buyuk bir hayal kirikligi oldu, aylardir o malzemeler icin ugrasiyordum.  

Dilek ve Tumay da cok yardimci oldular sagolsunlar. Eminim havaalaninda kendi cantalarinin yaninda benim deve cok zorlamistir onlari. Bu arada ben onlara agirlik verince onlar da gurbet halime kiyamayip bir iki kez beraber kadeh kaldirdigimiz yeni rakilarini bana teslim ettiler :)

Ertesi sabah ekip Katmandu’ya donecek, biz de toplam 4 kisi Annapurna’lara  yola cikacagiz. Sinan ile sabah ilk is gidip bana yeni bir canta aldik.  45 litrelik cakma bir Mammut’a (ama gayet guzel) 35 dolar verdim. Umarim yolda birakmaz, en buyuk korkum o. Ve tabi icine sigmak.. ama biraz daha buyugunun bile benim icin  uygun olmayacagini net bir sekilde belirtti Sinan. Tecrubeye artik itiraz etmeyecegim..

 Duygusal bir vedalasmadan sonra, ki bazilari ile ayrilmak gercekten zor oldu, bize trekking’de eslik edecek rehber ve “Porter”imiz ile tanistik. Adi Revati. Ama ancak su anda hatirlayabiliyorum, kolay geldigi icin ona hep memati diye seslendik, o da sagolsun bize hic bakmamazlik etmedi.. Porterlar Sherpalar aslinda. Ayni isi yapiyorlar. Istersen rehberi ve porter’i ayri ayri tutabiliyorsun ama bizim ihtiyacimiz olmadigi icin tek kisi ile hallettik.

Mehmet ve Senem aslinda Nepal’e Everest ana kamp plani ile gelmislerdi ama hava nazlanip 2 gun onlari havaalaninda yatirdiktan sonra Sinan onlara Annapurna programini ayarlamis. Haliyle Everest’ten sonra  cok daha light bir yuruyus bekliyorlardi ama ekspedisyonun sonunda pek oyle olmadigini anladilar :)

Memati cok tatli bir adama benziyordu, oyle de cikti zaten. Ingilizcesi “look woman, you give you give, you don’t you go” tadindaydi ama hic anlasamadigimiz olmadi. Otelden tahmin ettigimiz zamanda cikamadik. Evraklarimizda eksikler varmis. Milli park bolgesi oldugu icin afedersin ota boka izin almak lazim. Ve Nepal insaninin o standart yavasligi (herhangi bir yerde su isteseniz 15 dakika beklemeniz lazim) sayesinde 2 saat gecikme ile hareket edebildik. 





Bu arada bir de her zamanki elektrik kesintilerinden birine denk geldik ve faks cekilemedi ve yine bekledik. Yazmayi unuttum sanirim, ozellikle Katmandu’da elektrik kesintileri standart ve gunluk rutine baglanmis durumda. Haftalik cizelge ile gunde kac kere hangi saatler arasi kesilme olacagi bildiriliyor. Ayna onunde makyajimi hep buna gore ayarladim haliyle..


1.5 saatlik ozel arac yolculugu ile Pokhara’dan Nayapul’a, baslangic noktamiza vardik. Farkli izinler farkli noktalarda gosterildi ve harekete gectik. Mehmet ile Senem’in 15 kiloluk cantasini Memati tasiyor. Yigit ile ben de kendi çantalarimizi. Benim yeni aldigim cantayi denemek icin burasi dogru bir zaman.. 





Mehmet ve Senem Everest’e hazirlanarak geldikleri icin problem olacagini sanmiyorum ama Yigit hem sigara iciyor hem de sporla pek alakasi yok. Batonsuz da olacagi icin biraz cekindim acikcasi. Sonradan gorduk ki yolda kimseden eksik kalmadi, biz de bosuna endiselenmisiz anladik. 

Mehmetler de gayet iyi yuruduler, hic teklemediler.. ama Yigit’in ozellikle hazirlanma kismi bizi bizden aldi. Surekli bir seyleri unutup cantayi surekli tekrar indirdi. Haliyle de diger 4 kisinin hep gerisinde kaldi. Her seye ragmen 4 saat yuruyup hava kararmadan TIKHEDHUNGGA’ya (1520 m.) vardik. Gec yola cikip gec vardigimiz icin ilk opsiyonumuzda yer bulamadik. Iyi ki de oyle olmus. Kaldigimiz guest house’un yaninda selale akiyordu. Ayni su gurulduyerek bizim odalarimizin altindan yuzeye dogru devam ettiginden gece o sesle uyumak muazzam oldu. 






Aksam basit bir yemek yedik. Yak peyniri ve chapati. Peynir muhtesem (zaten bu kadar guzelini ve bol servis edilenini daha sonra hic bulamadik). Kars gravyere benziyor ama daha yagli ve aromali. Cok daha leziz.. bir dahaki sefere cay yerine sarapla deneyelim dedik zaten. Tadi damagimizda kaldi, iki kere istedik. O bile yetmedi. Utanip tekrar siparis etmedik..





Servisler dagda genelde yavas. Kucuk bir mutfak, tek calisan, tek ekipman ve ocak oldugundan bir sey istediginde uzun zamanda geliyor (tek tek yapiliyor diyelim). O yuzden sabah kahvaltilari icin farkli bir sistem gelistirmisler. Porterlar sabah ne yiyecegini aksamdan yaziyip, saat kacta istediginle beraber mutfakta calisan arkadasa veriyor. Onlar da o saate gore kendilerini hazirliyorlar. Bunun en iyi yani tok karnina siparis vermek ama biz pek beceremedik. 

Ozellikle ilk 2 gun kitliktan cikmis gibi siparis verince kendimize de kizip biraz olsun nefslerimizi dizginledik. Kendimizi gectim, etraftaki masalarda utanir olduk. Bir iki kere masada tabak koyacak yer kalmadi. Okuz gibi yidik afedersin.. 

Bir onceki gece istanbul’a gidecek ve ekspedisyonda kullanacagim yeni canta hazirligi sebebi ile 2 saat uyumustum. Ustune yol ve yemek gozlerimi acik tutmami engellediginden saat 9’da uyudum bile. Selalenin ninnisi de cok iyi geldi..






Gun 2

En zor rotalardan biri icin uyandik. Selale sesi ile gozlerini acmak da bir o kadar guzel oldu.. Cok derin ve kusursuz uyudum. Kahvaltimizi yapip yola ciktik.. Daha ne oldugunu anlamadan merdivenler basladi. Ve zaten sonra hic bitmedi :) surekli 45-50 derece egimle yukseliyoruz. Ekip basta cok zorlandi. Memati de ben de rahatiz. Istanbul’daki kosular sagolsun. Ki bir de sirtimda 10 kg kadar agirlik var. Geride kalip ekibi topladim genelde. Yigit zaten surekli cantasinda bir seyleri organize etmekle mesgul. 1.5 saat sonra herkes durumla barisik hale gelmeye basladi cunku bu duttugumun merdivenlerinin bitecegi filan yok.

Yanimizda baska Porterlar onlarca kilo ile cikiyorlar. Inanilacak gibi degil. Insanin ici aciyor. Milli parkin izin verdigi maksimum kilo 30 dedi Memati, ki cok fazla bana gore..Ama bir cok zavalli 30-40 kilodan asagi tasimiyor sirtinda, ve ayaklarinda terlikler.. Memati bu sefer sansli, bizimkilerin toplami 15 kg. Avrupali, Amerikali, Japon zenginler 3 kurus fazla verip bir adam daha fazla tutmayi bile fazla goruyorlar. Dolarlari eurolari batsin.. Vicdansizlik elbette burada da kol geziyor. 








Yolda surekli katir suruleri geciyoruz.  Yukariya erzak ve yemek yapmak icin tup tasiyorlar. Tum merdivenler onlarin diskilari ile dolu. Yuyurken surekli buna dikkat etmek zorundasin.. ancak manzara o kadar muhtesem ki etrafa bakarken yere odaklanmak cok zor. Her yer film karesi gibi.. defalarca koylerden gectik. Sansa buralarin da kurban bayrami ayni zamana denk geldi. Etraf kesilecek keci dolu. 




Neredeyse her yerden su fiskiriyor. Merdivenlerden asagi surekli su akiyor. Karadeniz gibi, ama daha gorkemli, daha zarif, daha organize ve bilincli, daha sakin, daha biseyler ve biseyler ama tam cozemiyorum. Surekli Galadriel’in bahcesinde dolasiyormus hissi uyandiriyor insanda.

Cok hizli yukseliyoruz. Kimse soylemese de herkes yukseklik hastaligindan cekiniyor. Bu irtifalarda olmamasi lazim ama kimbilir..

Maya Thanti’de ogle yemegi yedik. Kavaltiyi 6:30’da yapmistik. Saat 11:30 olmasina ragmen cok aciz. Yine gereginden fazla soyleyip sistik. Birer cay ve rahatlama ile neredeyse 2 saat keyif yaptik. Hizli ve tempolu yuruyusumuzun karsiligini bu uzun dinlenme geri aldi. ve tekrar yuruyuse baslamak gercekten cok zor oldu. Ben dahil hepimiz ilk yarim saat nefessiz kaldik. Zavalli vucut, yedigini mi hazmetsin, az oksijenle bize kan mi pompalasin..


Iki saat sonra Ghorepani’ye (2800m) vardik. Manzara tarifsiz. Butun dag sirasi onumuzde uzaniyor. Cok sansliyiz, hava acik. Kaldigimiz  Annapurna View Lodge cok temiz. Hizli yurumenin bir yarari da Guest House’da kalacak diger insanlardan once dus yapabilmek ve sira beklememek. Dustan sonra ilk kez camasir yikadim. Tabi disarida ve buz gibi dag suyunda. Ellerim dondu. Yarina kurur umarim. 






Sonra buyun ekip cikip manzara seyretmeye gittik. Gorduklerini fotograflamak kolay ama hissettirdiklerini ifade etmek pek mumkun degil. Insani cok kucuk hissettiriyor daglar. Sacma belki ama yaradanin gorkemi tokat gibi carpiyor.  Astronotlarin hissettiklerini tahmin bile edemiyorum. Bu manzaraya karsi bir Gorkha’yi paylasip kadeh kaldirdik. 

Bu arada Gorkha ve Everest diye iki biralari var. Everest digerinin yaninda su gibi, cok yavan. Gorkha (Gurka okunuyor) Nepal’in ozel savascilarinin ciktigi koye verilen isim. Silah olarak sadece ozel bir tur bicak kullaniyorlar. Ve Ingilizler eskiden kole gibi koye gelip asker alirlarmis. Simdi ise Nepal hukumetinin izni ile senede bir gelip sinav yapiyorlar ve kendi birliklerine ozel asker seciyorlarmis. Koyun gencleri icin de bir kurtulus sansi oldugu icin spor akademisi sinavlari gibi 1-2 sene hazirlaniyormis. Buna okuma yazma da dahil..

Steripen’i ilk kez bugun test etme sansim oldu. Filtresi ile akan suda doldurup buz gibi taze su icmek muhtesemdi. Normalde medeniyette 20 rupee olan 1 lt su dagda 2 lira. Zaten dogayi korumak icin neredeyse hic bir yerde pet sisede bulman mumkun degil. Ya safe water diye kendi filtreledikleri suyu alip sisene/ matarana dolduruyorsun ya da kaynattiklari ve 10 rupee daha pahaliya olani tercih ediyorsun. Genelde kaynatilmis tercih ettik haliyle.

Dunku kisa sayilabilecek yuruyuse ragmen sag ayagimin serce ve yuzuk parmaklari cok fena su topladi. Cakimdaki bicakla patlatip yara bandi ile kapattim ama yanimda antiseptik yok (aferin orcun). Ekiptekiler de getirmemisler (aferin ekiptekiler). Umarim sorun olmaz..


Bizimkiler yatti. Camasirlar da kurumadi disarida. Akilli japon kizlara uyup Icerideki sobada teker teker kuruttum ben de.  Tum porterlar soba etrafinda sarkilar soyleyip sohbet ettikleri icin ayrica cok keyifli oldu.   






Gun 3

Sabah 4’de uyandik. Zaten gece defalarca Japon turistlerin (akilli olanlar degil) cocuklari anirdigi icin kesik kesik uyumustum. Kalkmak yine de zor olmadi. Dag havasi sagolsun. Yuksek irtifada uyurken az zamanda cok derin dalip dinc kalkmak mumkun. Daha once uludag ve Aladaglar’da defalarca tecrube etmistim. 


Surekli protein ve karbonhidrat yemekten beton gibi oldum, iki gundur tik yok. Mehmet dun aksam yemeginde salata soyledi sagolsun. Normalde disarida yesillik yemiyorum (hepatitsel korkular) ama hic acimadan daldik bu sefer. Sanirim o sayede bagirsaklarda hareketle uyandim. Ama saat harekete gecmek icin yeterli degildi. Ozellikle ortak tuvalet kullanirken tum aksiyon tek seferde bitsin istiyorsaniz. (sehirler hep klozetli, dagda ise hem alaturka hem de alafranga opsiyonlari mevcut. Hijyen sebebi ile hep alaturka tercih ettim. Askerligin bir yarari daha :))

Herkesin elinde eldivenler, polarlar, bereler, kat kat pantolonlar ve teknik ceketlerle POON Hill’e (3200 m) dogru yola ciktik. Ama dunun yorgunlugundan olabilir, daha ilk adimda bile gucum tukendi, nefes nefese kaldim. Baktim bizden herkes de ayni durumda. Surekli 50-60 derece egimle yaklasik 45 dakika boyunca cikip yaklasik 400 metre yukseldik. Hava garip bir sekilde sicakti. Yine sansliyim cunku herkesin aksine ciddi sekilde inceyim (buradan sonra ihtiyacim olmayacak diye alisveris yapmadim. Uyku tulumum bile yok. Sinan’in iki battaniye istersin olur biter tavsiyesi yeterli oldu. Akillilik edip yanima Katmandu’dan ekstradan sadece bir tane uyku tulumu kilifi aldim. Icine girip yatinca vucudunun hic bir yeri yataga ve battaniyeye degmiyor).

Poon Hill’e varinca gozlerimiz karanliga ragmen faltasi gibi acildi. Tum siradaglar, tum zirveler ve elbette Annapurna onumuzdeydi. Elini uzatsan dokunacak kadar yakindik ve hava Memati’nin soyledigine gore cok rastlanmayacak kadar acikti. Havada tek bir bulut dahi yoktu. Tepe insan seliydi, herkes gormeye gelmisti. 



O guzel zirveler daha capaklarini bile temizlemeden selam verdiler bize.. gunes 6:30 gibi dogdu, fotograflar cekildi ve bu muazzam daglari zar zor birakarak asagi inip kahvalti ettik.




Sadece coraplar kurumamisti, onu da cantanin ustune bagladim, sirtimda gunesle is halloldu. Ghorepani’den yola ciktik. o kadar kalabalik ki bildigin metrobus sirasi gibi ilerleniyordu patikalarda. Biz de cinnet gecirip topraktan neredeyse kosa kosa 1 saatte herkesi gectik. Kuru kalabalik da dagildi.  

Hava bize yine guzellik yapiyor. Manzara seyrinden sonra kapatti, gunes hic rahatsiz etmiyor. Nem de her zamanki gibi hic yok denecek kadar az.




Ghorepani - Ban Thanti - Tadapani - Chuile - Ghurnung arasinda yaklasik 7 saatlik uzun ve cok yorucu bir yol yaptik.ancak hayatimim en guzel patikalarinda dolastigimi soyleyebilirim. Gozlerimin gordugu en guzel yerlerdi. Bu cumleyi kurmak icin erken biliyorum, faza da iddiali gelebilir ancak yeryuzunun en guzel manzaralarinin bir cogunun esliginde yuruduk. Hayatimda bu kadar guzel sahneyi bir arada hic gormedim. Nepal’e sadece bugun gezdigim yerler icin gidilir. Zaman zaman hareket etmek istemedik. O kadar guzeldi ki, fotograf cekmekten ilerleyemeyebilir insan. Tanrinin bir arka bahcesi varsa burasi olmali.. her koy cok zarif, herkes cok icten, manzaralar tarifsiz. 





Ama gercekten cok zor bir rota. Neredeyse Benthanti’den sonra tum yolu inerek gecirdik ve 2000’lere indik. Dizlerim dagildi ve cok agridi. Baldirlarimiz artik tutmaz oldu. Ama gorduklerimiz ve bizi icine alan dogada hic bir seyi umursamiyor insan. Yalniz sunu diyebilirim ki bugunku rotayi cok insan kolay kolay yapamaz. Iyi kondisyon ve irade gerekir. Diger ve bence daha keyifli secenek yavaslayip, daha fazla konaklama noktasi belirleyip ilerlemek. O zaman herkes icin yapilabilir olur herhalde. (bu arada biz bir yatma noktasini asip  digerine yetismeye calistigimiz icin yol uzadi, aksi taktirde orjinal plan gayet uygundu. Mehmetlerin bir gun erken donmesi gerektigi icin fazla yuruyup ekstra gun kazanmaya calisiyoruz). 





Planimiz Chhomrong’a varmak ama yolda kimle konussak bize deli gibi bakip guluyorlar. Mesafe uzun ve biz yorgunuz. Porterlar genelde Tadapani’de kalmayi tercih ediyorlar. Biz inat ettik gidecegiz. Cok sukur cikisa gecince Memati’ye batonlarimi verdim, oun benden daha cok ihtiyaci olacak. Ciddi sekilde yoruldu. Zaten donuste de batonlari hediye ettim. Yesil batonlu bir Memati gorurseniz selamimi iletirsiniz.. 





Ghurnung’a yaklasirken yagmur basladi. Mehmet ile tartismalarimiz sonunda orada kalmaya karar verdik. Arada yorgunlugun da etkisi ile gereksiz asabiyet bile oldu. Cabuk cozup toparladik. Mekan nefis bir aile isletmesi. Sabi adinda her seyi cekip ceviren bir Gurung kizi isletiyor (neredeyse ayni ekmege Nepalliler Chapati, Gurung halki Gurung ekmegi diyor. Pek sevismiyorlar onu anladik). Surekli gelip giden misafirler. Yeni dogurmus bir kedi (pisi pisi yerine “Suri” diye sesleniyorlar’ ama sadece bir kere ve uzatarak. Ne sacma ve gereksiz bilgi oldu bu arada) yerel sarap Raksi, yak peyniri ve chapati ile (gurung olayini siparis sonrasi ogrendik. Benzer ekmek olmasina ragmen Gurung daha pahali da :)) uzun sohbetler ve bitmeyen kahkahalarla gercekten bu guzel insanlara dokundum o aksam.




Yigit burada tanistigi bir fransiz cocukla bizden ayrilip ABC’ye (“Annapurna Base Camp”. Super karizmatik bir kisaltma, herkes her firsatta ey bi si diyor) gimeye karar verdi. Lan oglum yapma etme dedik dinlemedi. Yeterli ekipmani da yok ve bir porter gelip ey bi si de kar yagdigini soyledi. Bizim burada da yagmurun duracagi yok zaten.. Sinan’a Shree vasitasi ile ulasip haber vermeye calistik. Onlar haberlesemedigi icin (Sinan Hindistan’da, haliyle dagdan yurtdisi aramak pek olmuyor) olay yarin sabaha kaldi. Yorgunluktan sizmak uzere yataga uzandim. En temiz carsaflar ve nevresimleri burada gordum. Kilifi bile kullanmadim (tulumla ilgili olan)..




Gun 4

Yagmur butun gece araliksiz yagdi. Buralarda genelde boyle oluyormus. Yigit gitmeye kararli. Kahvaltimizi yaptiktan sonra Shree’yi tekrar aradik. Sinan’a ulasmis. Sinan bize, bizim Shree’yi aradigimiz numaradan geri donecekmis. Yarim saatten fazla beklememize ragmen arayan olmadi. Mehmet ile Senem gitmek icin israrci ve sabirsizlar. Sinan yola cikmadan Yigit’in sorumlulugunu bana verdiginden nomalden daha hassas davraniyorum. Ama sonucta koca adam. Elini kolunu baglayamayiz ki.. Yigit’ten Sinan’in telefonu gelene kadar oradan ayrilmayacagi sozunu alip istemeden (ben) yola ciktik. Hedef Ghundruk. Buralarin baskenti orasi. Deli gibi yagmur yagiyor. 


Her anlamda hazirim, eksik ekipmanim yok. Ama en onemli parca, ayakkabilarim su gecirmez degil. Kathmandu’da alisveris yaparken goratex ayakkabilarin tipini pek begenmemistim. Simdi pismanim. Fena portlediler. Kenarlari acildi. Donunce Pokhara'dan yenisini almam gerekecek ve bu da yaklasik 100 liralik zarar demek.. Ama acikcasi yola ciktiktan sonra bunu hic umursamadim. 

Yagmur cografyayi inanilmaz hale getirmis. Bakmaya doyamiyor insan. Her 10 saniyede bir durup baska bir guzellige vuruluyorsun. Ornegin yurudugun yollarda sular daglardan onune ve oradan asagi dogru devam ediyor. Ama oyle ayarlanmis ki yolun ustunden degil ince bir tas vasitasi ile altindan akiyor.  Her yerde ince bir dokunus, o guzel insanlarin gulumseyislerindeki gibi..




Yine 5 saat agir inis cikisli bir yuruyusle Ghundruk’a vardik. Ayakkabilarim su icinde. Bildigin kuvette gibi yurudum. Hemen duj ve yemek. Kiyafetlerimizin kuruyacagi yok. Once burada kalip biraz daha dagda zaman gecireyim, donuse gecmemeyim dedim ama bu ekipmanla devam etmek sacmalik olacak. Kiyafet neyse de ayakkabisiz zor. Parmaklarimin derdi bitmedi. Hala derisi kalkik ve eti gozukuyor. O yuzden sandaletle de yurumeyi goze alamadim. En iyisi donmek.


Gun 5

Cok hizli bir tempo ile, hic durmayan yagmurda 4 saat daha yuruyup (neredeyse hic dinlenmeden) baslangic noktamiza vardik. ayakkabi kuvetten jakuziye terfi etti. Malum zemindeki camur da eklendi. 2 saat islak kiyafet ve ayakla ozel aracimizi bekleyip (yagmurdan gelemediler, trafik berbatti. Bosuna hizli yurumusuz) Phokara’ya geri donduk. Ayakkabiyi cikarinca gordum ki suluk arkadasimiz beni de bos gecmemis. O kadar hayvanin bu kadar kan cikaracagina inanamiyor insan.

Simdi hasar raporu cikarip dinlenme ve yara sarma zamani. Bir kac gun sonra Hindistan baslayacak.